29 Mart 2009 Pazar

Vampirler opsun seni Caramel!



Şu aralar canım tv karşısında yayılıp DVD izlemekten ve dur durak bilmeden kitap okumaktan başka hiçbirşey yapmak istemiyor... Her gün bir kitap bitiriyorum, o derece... Ne makyaj bloglarına bakıyorum ne foruma giriyorum. Ahh bir sürelik ruhumu besliyorum diyelim :)
Gençleşme çabalarım işe yarıyor mu bilemiyorum ama kendimi daha çok beğendiğim bir gerçek. Yukarıdan toplanmış bir at kuyruğu, hafif makyaja tezat Nars Manhunt kırrrrmızı ruj, kotun altına converse'ler, iki elimde toplam 4 yüzük, boğazlı kazak ve spor bir hırkadan oluşmaya başladı günlük hallerim!



En son okuduğum kitap Charlaine Harris'in Gündüz Ölüsü adlı kitabı olunca, son zamanlar vampirlere hasta olan beynim bu kitaptan esinlenerek çekilen True Blood adlı diziyi merak etmeye başladı haliyle...
Ne yaptım ettim 12 bölümden oluşan, henüz 1. sezonu çekilen diziyi bulup izlemeye başladım. 3 bölüm keyifle geçip gitti bile :)

Efenim öncelikle söylemem gerek ki Twilight ne kadar teenage filmine benziyorsa, True Blood o derece büyüklere hitap ediyor :) Six Feet Under'ın yaratıcısı Alan Ball sağolsun, bolca kan, çokça çıplak beden ve seks görebilirsiniz :)




Konusuna gelirsek...
Sookie Stackhouse, Louisina’nın ufak bir kasabasında, kendi halinde bir bar garsonu. Sessiz, sakin, etliye sütlüye karışmaz ve öyle çok sık dışarı çıkmaz. Güzel olmadığından değil. Güzel bir kız. Sadece, Sookie bir çeşit ‘beceriksizliğe’ sahip. İnsanların zihnini okuyabiliyor. Bu yüzden de erkekler tarafından pek tercih edilmiyor, diyelim. Bir gün Bill ile tanışıyor, uzun boylu, yakışıklı, esmer -üstelik Sookie adamın aklından geçen tek kelimeyi bile duymuyor. Bill, Sookie’nin hayatı boyunca beklediği erkek...
Fakat Bill’in de kendine has bir ‘beceriksizliği’ var. O bir vampir, hem de kötü şöhretlisinden.
Ciddi anlamda tüyleri diken diken eden bir grupla takılıyor ve hepsi de -ne sürprizdir ki- potansiyel katil. Üstüne üstlük, Sookie’nin iş arkadaşlarından biri öldürülünce, Sookie sıranın kendisinde olduğunu düşünmeye başlıyor.
Spoiler vermeye hiç niyetim yok :) Dizinin başrollerini gerçek hayatta da sevgili olan Anna Paquin ve Stephen Moyer paylaşıyor. Anna Paquin'i küçük yaşta Oscar alan velet olarak hatırlayabilirsiniz evet :) Stephen Moyer ise... Ya nerden gelmişse gelmiş boşverin, adam taşşş, sesi muhteşem...
Adamin bir ''What are you?'' deyişi var, oyy oyyy ... Daha fazla konuşmak gereksiz, izleyin, keyfini sürün :)
Diziyi sırf muç muç bir vampir-insanoğlu aşkı olarak düşünmeyin lütfen, yardımcı rollerde çok değişik karakterler mevcut. Herbirinin farklı yönlerini keşfediyorsunuz.



Beni gerçekten mutlu eden bir başka şey ise dizinin jenerik şarkısı ve kullanılan müzikler. 2 gündür jenerik şarkısı olan, Jace Everett'ten Bad Things dinliyorum... Bayıldım, bayıldım!

When you came in the air went out.
And all those shadows there filled up with doubt.
I don't know who you think you are,
But before the night is through,
I wanna do bad things with you.
I wanna do real bad things with you.
Ow, ooh.

I don't know what you've done to me,
But I know this much is true:
I wanna do bad things with you.
I wanna do real bad things with you!

Evet evet şarkı gerçekten kötü şeyler yaptırabilir :)



Diziyi bu kadar beğendikten sonra 2. sezon zamanını araştırdım ve Ocak 2009'da çekimlere başlandığını ancaa Ağustos 2009'da yayınlanacağını öğrendim. Beklemekten hiç hoşlanmıyorum pofff...
Ben True Blood'ı izlerken kenardan köşeden bakıp '' Ben bu diziyi beğenmedim, ya fuck ya suck var kardeşim!'' diyen kocaya inat ben beğendim valla :) Evet kocam komik bir insan evladı...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder